Temel Metinler

Silahlı Mücadele Anlayışımız

ASKERCİL ANLAMDA DEVRİM ANLAYIŞIMIZ NEDİR?

Bir gerilla bir halk savaşçısı, bir devrim savaşçısıdır. Bu yüzden gerillayı tanımlayabilmek için devrimin ne olduğunu bilmek gereklidir. Devrim yeni bir toplumsal düzen kurmak, eski düzenin bütün toplum ve mülkiyet ilişkilerini yenisiyle değiştirmek demektir. Bunun için yapılması gereken ilk iş eski düzenin sahiplerini egemenliklerini sürdürdükleri yönetici sınıf olma mevkisinden silip atmak gerekir. Yeni toplumsal düzeni kurmak isteyenlerin bu isteklerine karşı, egemenler bütün zor ve şiddet yöntemleriyle yürüyerek onları sindirmek, kendi düzenlerini korumak isterler. Bu nedenle her devrimci mücadele egemen sistemin zor ve şiddet uygulamaların boşa çıkarmak, kendi iradesini üste çıkarmak açısından keza bir devrimci zor ve şiddet örgütlenmesi ve buna bağlı bir mücadele tarzı geliştirmek zorundadır. Zor adı üstünde savaştır, silah kullanılmasını gerektirir.

Genel olarak devrim teorisine baktığımızda devrimci mücadelenin üç temel alanından söz edildiğini görürsünüz. Bunlar ekonomik, ideolojik ve politik mücadele alanlarıdır. Devrimci savaş politik mücadelenin bir devamı, en üst aşaması olarak formüle edilir. Bu formülasyon daha ziyade burjuva demokratik devrimini tamamlamış ileri kapitalist ülkeler açısından geçerlidir. Ancak, özellikle ikinci paylaşım savaşından sonra devrimci atılımlar yapan geri kapitalist ülke halkları, sömürgeci, baskıcı, despotik yönetimler yüzünden demokratik haklarını kullanamamışlar, en basit bir örgütlenme, hak arama mücadelesi bile egemenlerin yüksek terörüyle karşılaşmıştır. Bu yüzden en sıradan örgütlenme ve hak mücadelesini yürütebilmek için sömürücü üst sınıfların terörüne karşı kendi şiddet ve zor mekanizmalarını geliştirmek, silahlı mücadeleyi ekonomik, demokratik mücadelenin yanı sıra süreğen bir mücadele tarzı haline getirmek, bu gerekirliği giderek stratejileştirmek zorunda kalmışlardır. Böylece silahlı mücadele, özellikle geri ülke devrimlerinde ezilen yığınların ekonomik, ideolojik ve politik mücadelelerinin yanına dördüncü bir mücadele alanı olarak eklemlenmiştir. Bu ülkelerde silahlı mücadele politik mücadelenin bir uzantısı değil, doğrudan kendisi bir politik tarz olarak yürürlüğe girmiştir. Şöyle demek de mümkündür, gelişkin ülkelerde silahlı mücadele politik mücadelenin bir tamamlayıcısıdır, politik mücadelenin değişik araçlarla bir devamıdır. Geri, gerici ve sömürge ülkelerde silahlı mücadele politik mücadelenin önünü açıcıdır. Dolayısıyla süreğendir. Bu haliyle doğrudan, yalın bir savaş hali değil, genel strateji planına bağlı olarak hayata geçirilen taktik anlamlı bir strateji uzantısıdır.

Daha açıcı olmak üzere konuyu pratik zeminde ele almalıyız. Dünya devrim tarihinde esas olarak iki türlü devrim edimi, fiiliyatı görülmüştür. Bunlardan birincisi devrimin, ülkenin çelişkilerinin birikmesiyle gelişeceği ve bu gelişimin kendini devrime evrilteceğini söyleyen genel devrim teorisidir. İkinci ve daha ziyade geri ülke devrimlerinde ise devrim yapılır. Yani birincide doğrudan devrim nesnelliği kendiliğinden belirleyendir. İkincide, devrimci öznellik devrimci nesnelliğin aynı zamanda bir yaratıcısı olarak devreye girer. Bu edimlerin tarihsel tezahürü ise Bolşevik devrimiyle, genel ayaklanma stratejisine bağlı olarak birinci kurgu, Çin ve özellikle Vietnam devrimiyle halk savaşı stratejisine bağlı olarak ikinci kurgu yaşanmıştır. Burada özellikle dünya devrim pratiğini güncelde de çok etkileyen Latin pratiği tartışılmaya değerdir. Latin tarzı bir taraftan kırlardaki gerilla şekillenmesiyle halk savaşına dahil bir strateji planına dahil edilirken diğer taraftan silahlı mücadelenin yanı sıra kentlerdeki ayaklanmacı yanıyla da sanki üçüncü bir tarzı oluşturmaktadır. Ama bu yanılgılı bir bakıştır. Latin tarzı nihai zaferi askeri bir büyük savaşa bağlamadığı, kentli kitlelerin ayaklanmasında nihai zaferi gördüğü ve yaşadığı içindir ki bu kategoriler içinde genel ayaklanma parantezinde ele alınmalıdır. Bununla birlikte kentli ayaklanmayı açığa çıkarmak ve desteklemek üzere sürdürülen silahlı mücadele özellikle ülkemizdeki P-C çizgileri tarafından Birleşik Devrimci Savaş tanımı etrafında üçüncü bir çizgiye ve giderek bu çizgiyi halk savaşı çerçevesinde gören bir bakışa sahiptirler. Temel argümanları ise BDS’nin şehir-kır diyalektiğine göre stratejileştirildiğidir. Oysa bu içi boş bir tanımlamadır, çünkü lenininst işçi köylü ittifakı da bir şehir-kır diyalektiğidir, giapci kırdan şehirlerin kuşatılması da.. Ama her ikisinde de ağırlık kaymaları vardır; birinci de şehirlere, ikinci de kırlara.. Eğer BDS, bu iki alanın eşit ele alınacağını söylemek ise, bu kavrayış strateji tanımının kendisine ters düşer.. Çünkü strateji aynı anda bütün alanlarda en güçlü olunamayacağı kavrayışından hareketle düşmanın en zayıf noktasına kendi güçlerinin en büyüğünü yığma sanatı olarak tanımlandırılır. Bu yüzden Latin tarzında da bir ağırlık kayması vardır ve bu kayma şehirlerden yanadır. Başarılı Latin devrimleri, Nikaragua ve Küba’da devrimini nihai olarak kentli yığınların ayaklanmasıyla ve buna destek veren gerilla birlikleri tarafından gerçekleştirildiğini önderleri belirtmiştir.

Peki biz bu çerçevede nerede durmaktayız?

Biz her şeyden önce, kentli devrimci dinamikleri esas alıyoruz.

Buna bağlı olarak siyasal sürecin kentlerdeki ayaklanmayla çözüleceğini öngörüyoruz..

Ancak her türlü demokratik faaliyetin düşmanı gerici, despotik bir ülkede askeri mücadelenin süreğen bir tarz olarak kentli kitlelerin eylemini açığa çıkartmak ve iktidara yöneltmek açısından gerekli olduğunu görüyoruz.

Dolayısıyla askeri tarzımızı kentleri esas alan bir örgüt ve mücadele biçim ve programına göre oluşturmayı benimsiyoruz.

Bu yaklaşım elbette ülkemizdeki kır gerçeğini görmezden gelmemize yol açmamaktadır. Kır yoksullarına seslenecek bir kır gerillası faaliyeti taktik bir mevzilenme olarak gündemimizde ama bugünkü örgütlenme düzeyimiz itibariyle geleceğe ait bir proje olarak önümüzde durmaktadır. Stratejik önem kent gerillasına tanınmaktadır.

(….)

(Devrimci Karargah’ın aynı adlı örgütsel eğitim broşüründen alınmıştır.)